Aytuğ İzat

Hamil-i Kart Zehirlenmesi

Aytuğ İzat

Hamil-i Kart Zehirlenmesi​​​​​​

 

“Z Kuşağı” belki duymamış olabilir: Eskiden devlette makam sahibi biri bir başkasına, kural dışı yardımcı olmak istediğinde, kartvizitini çıkartır, üzerine “Hamil-i kart yakinimdir. Gereken müzaheretin gösterilmesi” altına da imzasını atarak devletteki başka bir yetkiliye gönderirdi..

 

Bu, kuralları gerektiğinde yok sayıp, liyakat sorusunu gereksiz kılarak torpil isteyen, kartın altında, görünmez ama etkili, bir mesaj daha vardı: “Kul hakkı yemek bahasına bu şahsa yetki ve imkan verin ki o da o yetki ve imkanları, başta kendim olmak üzere, istediklerimize, yasa ve kuralları ihlal etmeyi göze alarak, yani “kalemine uydurarak” aktarsın. Kanun nizam neyimize, haram helali de boş verin, birlikte dünyanın keyfini çıkaralım.”

 

Haramzadeler kardeşliği, bu yolla giderek daha da meşrulaştı! Dinleri, inanç veya inançsızlıkları, etnik mensubiyetleri, yaş ve cinsiyetleri farklı farklı insanlar bu çatı altında birleşerek, siyasi partiler dahil, kulüpleri, kuruluşları etkisi altına almaya başladı.

Hak etmediği makamı, herkese açık ve adil bir yarış yerine, torpil bularak kazanan değil de elde eden velet mutlu, baba mutlu, anne mutlu, eş mutlu, kartı işe yaradığı için torpil yapan devletlü mutlu. Oysa onlar, o makama daha layık olan bir başkasının hakkını gasp ettiklerinin, böylece kul hakkı ihlallerine vesile olduklarının farkında olsalardı, dövünüp, ağlamaları gerekirdi!

Ne gezer!

 

Yakın geçmişte yaşananlar, eskiden de vardı, bugün de daha beter halde devam etmekte:

Halifeliğin temsil edildiği Devlet-i Osmaniye’de bile yaşanmıştı: Kanuni Sultan Süleyman döneminde, yani 16. Yüzyılda, kendisine bağlanan 9 akçelik maaşına el koyan yetkilileri konu edinen Şikâyetnãme isimli meşhur eserinde Fuzûlî şöyle seslenmektedir:

 

“Selâm verdim rüşvet değildir deyü almadılar.”

Kul hakkı ihlallerinin en kışkırtıcı tavırları olan, partizanlık ve tarafgirliğe dayalı adam kayırma (yalaka yandaşlık), rüşvet ve irtikap, ihaleye fesat karıştırma, müslüman olsun veya olmasın, her ülkede kul hakkı ihlallerini, hak ve hukuğun bir kenara atılmasını, dolayısiyle Kuran’ın öğütlerine isyanı besleyen en ölümcül sosyal hastalıklardandır.

Sorarsan kul hakkını saatlerce her ortamda, hatta yandaş televizyonlarda bile, anlatırlar. Uygulamayı eleştirirler mi?

Nerdeeee!.

Oysa, elinde Kur’an sahalarda Allah-ü Ekber nidaları atan müslümanların, hiç değilse kendi ülkelerinde bu ihlallerin yaşanmaması, ya da nadirattan yaşanırsa da derhal cezalandırılıp, önlenmesi gerekirdi.

 

Dünyaya örnek bir müslüman ülke gösterebiliyor muyuz? Kalbi şeytanla, azgın nefisle beslenen, kalbine henüz imanın yerleşmediği insanlardan oluşan toplumlara müslüman demek, bence, Kur’an’a isyandan başka bir şey değildir.

Cezasını hem bu dünyada hem de öteki alemde göreceğimizi buyuran kaynağı doğru okuyunuz!Düşününüz! Herkes böyle yapıyor demekle haramı helal yapamazsınız! Yapanları başa getirip, yaptıkları ihlalleri görmezden geldiğinizde, sonradan kandırıldım demek de işe yaramaz. Gönüllü kandırılırken aklın nerdeydi, imanın da mı uyarmadı, diye sorarlar!

Tüm devletler, özellikle de İlahi uyarıya mazhar olan müslüman devletler bu konularda çok titiz davranmalıdır. Allah ile aldatanların baş tacı edildiği devletlerin dünya siyasetinde nüfuzlarını kaybetmiş olmaları boşuna değildir.

Ve kurtuluş elbette bunları sorgulayıp, daha düzgün ve dürüst yönetimler isteyen halk kesimlerinin, özellikle de henüz masumiyetlerini koruyan “Z kuşağının” elindedir.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları