
YUCHİ YERLİLERİNDE TÜRK DESENLİ BAYRAK
Aytuğ İzat
Yuchi Yerlilerinde Türk Desenli Bayrak
Amerikada aynı işyerini paylaştığım çalışma arkadaşım, köken itibariyle Amerikan yerlilerinden. Daha doğrusu bir yanı Cree Indian, Sioux (Su okunur ve aynı anlamdadır) kabilesine mensup, diğer yanı Ukraynalı. Geçtiğimiz yıl Müslüman olmayı arzu edip, esas adı Şafak Yıldızı (Morning Star) iken ona seçtiğim Nuran adını aldı. Kendisine dayatılan Hristiyan ismini zaruri olarak kimliklerinde taşıyor, fakat günlük iletişimde Şafak Yıldızı ve Nuran isimlerini kullanıyordu.
Yerli sanat eserleri ticareti ile uğraştığı iş yerini, benim de ÖzdeŞifa Yöntemini uyguladığım, Bütünsel Tıp Merkezi ile birlikte aynı yerde açtık. Kendisi hiç ara vermeden çalışan, devamlı olarak bir eser yapan, Amerikan Yerlileri arasında isim yapmış, önemli ve çok saygın bir sanatkârdır. Son derecede dürüst, güzel ahlaklı, eser fiyatlarını asla abartmayan, güvenilir ve bilge bir dosttur. Ailemin can dostu, zaman zaman da can simidi idi.
Bir gün, Nuran Hanım beni arayarak, heyecanla, eski bir sanat eserinde Türk bayrağı motifine rastladığını, sanat eserinin menşeini incelediğinde bunun Yuchi adlı bir kabileye ait olduğunu, daha sonra kabile konusunda araştırma yaptığında Türk Bayrağına benzer bir motifin çok eskiden beri, belki de birkaç asırdır, kullanıldığını söyledi.
Türk bayrağı motifi, gerçekten de (Maggie Kate tarafından yazılan “Kuzey Amerikan Yerli Desenleri” North Amerikan Indian Motifs) adlı eserde Yuchi kabilesine ait bir desen olarak yer alıyor. Nuran, sesi heyecanlı, gözleri sevinçten yaşlı olarak “işte!” dedi “Türklerle Amerikan yerlilerinin ne kadar akraba olduklarının ispatı!”
Daha sonra internet üzerinden http://www.nativeamericans.com/Yuchi.htm ve South Carolina Indians - The Yuchi adlı siteye baktığımda Yuchi kabilesiyle ilgili şu bilgilere rastladım: Yuchi, Uchee ya da Hogolege diye de adlandırılan bu kabilenin ismi “çok uzaklardan gelen” “kökü uzaklarda yerleşik” gibi anlamlar taşıyor. Kendilerine “TSO-YA-HA” yani “Güneşin çocukları” diyorlar.
1661 yılından beyazlarla savaşıp da topraklarını kaybettikleri 1836 yılına kadar Tennessee, Alabama, Georgia ve South Carolina eyaletlerinde otururlarmış. Savaşı kaybettikleri 1836 yılında tehcire tabi tutulup, batı eyaletlerine gönderilmişler. “Gözyaşı Güzergahı” olarak tarihe kara bir leke olarak kazılan ve kış aylarında, üstü açık trenlerde gerçekleştirilen bu tehcir sırasında yollarda hastalıktan, açlıktan ve susuzluktan telef olan onbinlerce yerli arasında onlar da pek çok zayiat vermiş. Sağ kalanları Oklahoma, İndiana eyaletlerine yerleşmiş. Şimdilerde Mucogee Creek Nation grubuna ait küçük bir kabile olarak Oklahomada Sapulpa, Bristow, ve Kellyville civarında hayatlarını devam ettiriyorlarmış.
Gözyaşı Güzergahında taşınırken, zalimce tavırlara dayanamayan küçük bir Yuchi grubu, vagonlardaki silahlı korumaları gözü kara ve çook cesur, savaşçı kızlarının oyunuyla alt edip, Güzey Karolina eyaletindeki ormanlara kaçmışlar. Onların neslinden olanlar, Virginia Eyaletinde yaşarken, işyerime gelerek beni de ziyaret ettiler. Daha sonra Ülkemize çeşitli ziyaretleri de oldu.
Kültürlerine, dillerine çok sadıklarmış. Son derecede göçebe, dövüşken, savaşçı bir kabileymiş. Yiyeceklerini paylaşmak en büyük özelliklerinden biriymiş. Oruç tutma, eğlenme ve dans etmeye bayılırlarmış. Güneşe taparcasına saygı gösterirlermiş. Toprak onlarda da “Toprak Ana” olarak saygı görürmüş.
Genelde nehir kenarlarında yerleşmeyi tercih eden Yuchiler evlerinin üzerini kil, kilim ya da sazlarla kaplayıp, balıkçılık, avlanma ve mısır üretiminde ustalarmış.
Yuchi yerlilerinin eskiden beri sanat eserlerine işledikleri ay ay-yıldız motifiyle, tipik bir erkeğin fotoğrafı, yoruma gerek kalmaksızın, ekte sunulmuştur.
Amerikan yerlilerinden çoğu dostumda benzerlerini gözlemlediğim, Nuranın ahlakıyla ilgili iki hatıramı, bu vesileyle paylaşmak istiyorum:
2004 yılının haziran ayında, bir gece saat 01 civarında, telefonum çaldı. Arayan polisti. Kimlikteki adını Marsha söyleyip, tanıyıp tanımadığımı sordular. Onaylayınca, Marsha nın trafik kazası geçirdiğini, minibüsüyle ormanda iki aracın arasına sıkıştığını, baygın olduğunu, aracı tepesinden keserek ambülansa aldıklarını, aracın torpido üst panelinde kart vizitimi gördükleri ve götürecekleri hastanenin ismini söylediler. Nuranın eşi Beyaz sarayın güvenliğinde çalışan bir ajandı. Onu da aramışlar ama, alkolik olan eşi telefona cevap vermemiş. Onlara kızının telefonunu verip, hemen hastaneye koştum.
Hastaneye vardığımda polisler Nuranın uyandığını ve beni sorduğunu söylediler O esnada kocası da kızıyla birlikte geldiler, ama beni çağırdığı için yoğun bakıma önce ben girdim. Çok yorgun olarak evine dönerken uyuduğunu ve ormana kaydığını, sonrasını hatırlamadığını söyledi. Benden sonra eşi girdi, ama kızgınca çıkması bir oldu. Eşi ona, yorgun ve uykulu kaza yaptığı ve ormandaki ağaçlara da zarar verdiği için ehliyetine el konulacağını, oysa eğer “üzerime uzun farları açık bir kamyon gelince ürküp, sağa kırdım” derse, ehliyetinin kurtulacağını söylemiş. Nuran, ben yalan söylemem diyerek itiraz edip, polislere kendi ifadesini yazdırmış.
Bir süre sonra iyileşti ve mahkemeye gitmesi gerekti, avukat tutalım dedim reddetti. Kocasıyla da restleşip, asla araya kimseyi sokmamasını tembih etti.
Ben de ikircikliydim: Nuranın evi işyerimizden yaklaşık 90 km. kadar uzaktaydı ve dolmuş-otobüs gibi seçenekleri de hiç yoktu. Ehliyetine en az 6 aylık hak mahrumiyeti söz konusuydu.
Mahkeme günü gelip çatınca, benim de eşinin de mahkemeye gitmemize izin vermedi. Mahkemede Hakim onun geçmişine bakınca çok temiz olduğunu görüyor: İfadenizi okudum, geçmişinizde hiçbir trafik ihlali yok, sabıkanız yok, ideal bir vatandaşsınız, böyle bir dikkatsizlik yapacak bir geçmişiniz yok..Düşünüyorum da, belki de sizin dikkatinizi dağıtan bir şey olmuştur. Ne dersiniz?
Nuran “hayır hakim bey, ormana kayarken uyanmıştım ve etraf zifiri karanlıktı!
Hakim “ne kadar dürüst bir insansınız. Bütün vatandaşlarımıza örnek olmanızı dilerim. Bu seferlik affediyorum. Bir daha uykulu ve yorgun araç kullanıp da kaza yaparsanız, cezanız çok yüksek olacak! Yaz kızım, örnek vatandaşımıza Beraat”
Türkiyede, benzeri bir olay olsa, araya sokacak kişiler arar vatandaşlarımız, ne acı!
Nuran, yapıp sattığı kıyafet ve takıların yanı sıra, farklı yerlerden de eserler alıp satıyordu. Bir seferinde, tıpkısının aynısı iki yüzüğü iki ayrı yerden ve farklı fiyatlarla almıştı. Satın aldıklarına % 50 kar koyup, satardı. Bu yüzden ucuz aldığın daha düşük fiyat koymuş oldu. Bir müşteri bana sordu bunlar niye farklı fiyat diye. Nurana sordum, birini daha ucuza almıştım. Daha fazla fiyat koyamazdım!
Bizdeki esnafın tavırlarıyla kıyaslayalım mı?
Kökenimiz benzer insanlardan uzakta olanlar, ahlakın daha güzelini sergiliyorlar. Bizler de seyrediyoruz.