
Hükmün Yitirilişi ' Nerde O Eski Bayramlar? '
Doç. Dr. Birol Azar
Hükmün Yitirilişi “Nerede o eski bayramlar ?”…
İnsanoğlunun özlemle andığı geçmişi onu halden ziyade geçmiş hatıraların etki alanında tutar ki hayata dair ne varsa geçmişi mihenk taşı olarak kullanır değerlendirmelerini ona göre yapar ve çevresindekilerinde de o hassasiyeti göstermesini bekler. Nostalji dediğimiz geçmişe tebessüm belirli bir yaş üstü için içinden çıkılamayan bir sarmaldır. Lovecraft, insan zihninin barındırdığı bilgiler arasında bağlantı kurma becerisinden yoksun olması, bu dünyanın en merhametli yanıdır der. Başka bir söylemle unutmak mucizedir demek gibi bir söylem midir? Gerçekten böyle midir? İnsanın unutan yönü onu acılara daha dayanıklı hale mi getirir? Öyleyse neden yaşlılarımızdan sık sık nerde o eski günler serzenişlerini duyarız? Hele ki içinde bulunduğumuz ayın kutsiyetine dayanan önemine ve gerekliliğine dair söylemler…nerde o eski ramazanlar? Sahi nerde? Ne vardı eski ramazanlarda? Yaşlılarımız neden çıkamıyor yaşanılan zamandan? Yeniye ayak mı uyduramıyor? Kendini güncelleyemiyor mu? Eski zamanlara duyulan özlem, yüceltme, hayıflanma duyguları o zamanların ruhundan kaynaklanan güzelliklere midir? Masal zamanları mıdır o zamanlar? Elbette zamanın ruhu denilen kavramın içinde o zaman için geçerli değer yargıları, sosyal normlar etkilidir. Ama değer yargıları her zaman dilimi için vardır. İnsan hayatının anlamsız yitişi olarak görülen zaman, 8. Yüzyılda dikilen Orhun Abidelerinde sadece Tanrının yaşadığı, hükmedebildiği bir kavram olarak çok şeyi ifade etmektedir. Şairin, “ ne içindeyim zamanın, ne büsbütün dışında, yekpare geniş bir anın, parçalanmaz akışında” demesi bireye atfedilen Tanrısal gücü ifade etmekle birlikte zamana takılıp kalmak esasında insanın iktidarı ile alakalı bir durum olsa gerek. İnsan yaşadığı zaman diliminde insiyatif alabiliyorsa, olaylara müdahale edip akışı değiştiriyorsa kısaca hayatla konuşup cesareti ve gücü ile insanların ve olayların yazgısına müdahale edebiliyorsa zamanın hakimi hükmünde bir nevi krallığını kurabilmiştir. İşte insanın nerde o eski günler, nerede o eski ramazanlar aslında insanın krallığının, gücünün, otoritesinin kayboluş çığlığıdır. Bu çığlığın atıldığı zamanda atıl bir vaziyette etkisiz eleman olarak seyirci rolünde olup yaşananları hüküm sürdüğü zamanlarla kıyaslayarak bir nevi varoluşsal mücadelesinin son demlerini yaşamaktadır. Eskiyi değerli kılan insanın zamana vurduğu mühürdür. Yoksa şimdiki nesli bir masal zamanı gibi anlatılan eski dönemlere zaman makinası ile götürebilseydik değil bir saat beş dakika tutamazdık. Yaşadığımız Ramazan ayı, eski ramazanları görmüş geçirmiş yaşlılarımızın gözünde içeriğinden çok şey kaybetmiş, birçok unsurun kaybolduğu, bırakıldığı, insanları dine bakışını değiştiremeyen folklorik bir ritüele dönüşen zaman dilimleri haline gelmiş olmasının üzüntüsüdür. Haksızlar mı? Elbette hayır. Belki onların yaşadığı dönemdeki canlılığı, dini duyguların yoğun yaşanmışlığı yok. Ramazan öncesi heyecanla yapılan hazırlıklar, teravih namazları, mahyalar, tüm sokağın kalktığı sahurlar yok. Toplu iftarlar yok. Sahurda söylenilen ramazan manileri yok.
Besmeleyle çıktım yola Oruç tutmak izzettir
Selam verdim sağa solaBilene tam lezzettir
Ver efendim bahşişimiOn bir ayın sultanı
Ramazan mübarek olaMüslümana rahmettir
Birçok yokluğa rağmen yine de ona layık olamamanın(tutamamanın), vecibeleri yerine getirememenin mahcubiyeti olan insanların ağzından düşürmediği “ razı gide” ifadesi bir helallik isteğidir. Helallik alamamanın üzüntüsü biraz da eski günlerin yad edilmesini sağlamaktadır. Esasında bayramlar kökenini inançtan, tabiat olaylarından, yaşanmış büyük olaylardan alarak kollektif bir olgu olarak takvime bağlı günlerde toplum tarafından icra edilen çok fonksiyonlu kültürel etkinliklerdir. Bayramlar bir toplumun ulusal kimliğini oluşturmada en önemli güç kaynağıdırlar. Sabah erkenden kalkılması, erkeklerin camiye gitmesi, kadınların evi temizleyip yemek hazırlaması camiden çıkanların bayramlaşması evi olmayanların, eş dost ve akrabaların bayram yemeğine götürülmesi adeta misafir götürmek için yarışılması, öncesinde mezarlık ziyaretleri, hasta ziyaretleri, yeni elbise ve ayakkabıların alınması, bayram yemeğinin ve tatlılarının alınması gurbetteki akrabaların bayram için memlekete gelmesi bayramdan önce gelen bayram olarak bu günü daha heyecanlı, anlamlı, coşkulu kılmış aidiyet duygusu en üst seviyeye çıkmıştır. Toplumsal yaşantının son on yılda çok büyük bir değişime uğraması, dijitalleşen bir yaşam, eski ramazanların yaşanmasını mümkün kılmazken bayramlar tatil günleri olarak görülmekte memlekete gelenler memleketi terk etmektedirler. Bütün bunlara rağmen nerde o eski bayramlar diyebilmek de zamanın ruhunu yakalayıp bayramı o ruhla tekrar ihya edebilmek de insanoğlunun unuta(mayan)n yönünün mucizeleri olsa gerektir. Bayramınız kutlu ola….