Doç. Dr. Birol Azar

''Kaybolan Bir Nesil: Gençliğin Umudu Nasıl Çalındı?''

Doç. Dr. Birol Azar

‘’Kaybolan Bir Nesil: Gençliğin Umudu Nasıl Çalındı?''

Eğitim hiç kuşkusuz devletlerin geleceği için önem vermeleri gereken öncelikli bir alan olmuştur. Her devlet hem kültürel özelliklerini göz önüne alarak hem de evrensel düzeydeki gelişmeleri takip edip kendi bünyelerine uygulayarak eğitim modelleri oluşturur vatandaşlarını bu program çerçevesinde yetiştirir. 

Devletlerin eğitim programları elbette zaman içerisinde değişikliklere uğrayabilir, evrensel bazda güncellenebilir. Eski adı Fen-Edebiyat olan -bugün bu ad kullanılmakla beraber çoğu fakültenin adı değişti ve ayrıldılar-fakülteler değişimden en fazla etkilenen kesim olarak örnek verilebilir.

 Bu fakültelere gelen öğrenciler öğretmen olmak için gelirler gelin görün ki bu fakültelerin amacı öğretmen yetiştirmek değildir. Gelen öğrencinin çoğunluğu da bundan habersizdir. 

Ama devlet her daim burada okuyanlara formasyon eğitimi vererek bu fakültede okuyan öğrencilere öğretmenlik hakkı vermiştir. Bu durum 1999 yılına kadar sürmüş sonrasında aniden gelen bir aydınlanma ile bu fakültelere formasyon eğitimi kısmen verilmiş, bazı yıllar hiç verilmemiş, verilmiş ama yöntemi değişmiş, takvim denk gelmediği için yazın verilmiş, gece verilmiş, bir sene tüm öğrencilere verilmiş ertesi yıl kısıtlama getirilmiştir. 

Elbette bunun sebepleri vardır. Ama bir öğrencinin gözünden bunu anlamak ve anlamlandırmak zor bir durum olsa gerektir. Herhalde bunun gibi sebeplerin sonucu olsa gerek üniversitelerimizin herhangi bir bölümünde 1.sınıfa başlayan bir öğrencinin “ hocam buradan mezun olursak polis ya da astsubay oluyor muyuz?” şeklindeki sorulara muhatap olmanız sıradan bir hal alacaktır. 

Yunus Emre’nin “ çıktım erik dalına anda yedim üzümü” tarzına nazire oluşturacak şekilde söylenen bu söz ümitsizlik, çaresizlik ifadesi olmasının ötesinde  geleceğin puslu yönüne gönderme yapmaktadır. Evet  aileler olarak varlık sebebimiz evlatlarımız değil midir? Devletler için de vatandaşlarıdır. Her iki kurum da mutlu bireyler, umutlu gelecekler inşa etmede birinci derecede sorumludur. Öyle ise bu çocuklar “neden ey rüzgâr nerden esersen es” tarzındaki serzenişlerle  hayatın sert hava akımlarına kendilerini bırakıyorlar rüzgârın yaprağı nereye götüreceği şeklinde bir teslimiyet içerisinde kendilerini eğitim kurumlarına atıyorlar. Eğitim bireyin yeteneklerini keşfedip o doğrultuda donatıp hayata hazırlamak olarak algılanmadı ne yazık ki…öncelikle aileler yeter ki okusun devlet işine girsin mantığıyla yaklaştılar. Meslek edinmeyi okumakla eş tuttuk. Çocukları üniversitelere doldurduk, sayının artışı ile övündük sonunda  her bir tarafta tıkanıp kaldık. 

En büyük hırsızlık birisinin ümidini çalmak, umudunu yok etmektir. Elbirliği ile gençlerin ümitlerini çaldık. Bu başarı hepimizindir!... 

Doç. Dr. Birol Azar

Yazarın Diğer Yazıları