
KÜLTÜR(SÜZLÜK) ÜZERİNE
Doç. Dr. Birol Azar
KÜLTÜR(SÜZLÜK) ÜZERİNE
Toplumumuzda sıkça kullanılan özellikle günlük yaşantıda bir dönem okumuş, tahsilli, görgülü, elit vb birçok anlamı ihata eden bu sihirli sözcük sosyal yaşantıda oradan oraya savrulan bireyler gibi değişik anlam katmanlarına yerleşmiş farklı bağlamlarda kullanılmış ama temelinde okumak ile eş anlamlı bir kullanıma hep sahip olmuştur.
Toplumumuzda “ne de olsa okumuş kültürlü adam ”söylemi ile “okumuş ama adam olamamış” cümleleri aslında terimin hep bir yönüne vurgu yapmakla birlikte bu vurgu yapılan (eğitim) birim ile ilintili olarak ikinci bir yan anlam da karşımıza çıkmaktadır. Adam olmak sadece eğitim ile alakalı bir durum değildir. Eğitim/kültür adamlığın tamamlayıcı bir unsuru olarak onu ışıl ışıl parlatıp vitrine koymak gibi bir vizyona sahiptir. İşte bu nedenle olsa gerek günümüz “vitrinde yaşama” devridir.
İyi de vitrine konulabilmek için bir takım görsel ve zihinsel birikime sahip olmak gerekmez mi?
Kültür en genel tanımıyla insanın doğayla mücadelesinde doğaya eklemlediği zihinsel ve fiziksel her türlü etkinlik, bilgi ve birikimdir. Bu birikim maddi ve manevi/biyolojik ve psikolojik olarak insanların doyum ve doyumsuzluklarının şekillendirdiği duygu, düşünce, sosyal roller ile sanatlarının tamamını ihtiva eder. Kültür kısaca toplumun sosyo-kültürel bağlamda kendini ifade edişlerinin tamamıdır. Davranışlar, alışkanlıklar, töreler, gelenek-görenekler, kokular, korkular vb şekilde olabileceği gibi müzik, sanat, mimari, edebiyat vb şekilde de kollektif ifade edişler olarak görülebilir.
Kültürün kalıtımsal olmadığı insanın doğup büyüdüğü toplumun kültürünü öğrenerek bu edinimi kazandığı bilinmektedir. İnsanın doğduğu toplumun kültürünü özümseyip benimsemesiyle ulusal kültürünü kazandığı da bir gerçektir. Kültür kolay elde edilebilen bir olgu değildir.
En basit bir bilginin tecrübenin öğrenilmesi bile büyük bedellere mal olabilir. İlkel insanları düşündüğünüzde en büyük mücadelelerini hayatta kalmak için verdiklerini söyleyebiliriz. Ormanda toplayıcılık dönemlerinde yiyecek ararken mantarın yenilebilecek bir şey olduğunu anlayabilmek için ne kadar bedel ödedikleri bu durumu daha iyi anlaşılabilir kılmaktadır. Mantarın zehirli-zehirsiz ayrımını yapabilmek için kaç insan ölmüş ama en sonunda zehirsiz mantar keşfedilmiştir. Böylesine bizce basit bir bilgi için bile büyük bedeller ödeyen insanoğlu edindiği bilgi, birikim ve tecrübelerini bir sonraki kuşağa aktarmak için sözü muhafaza altına almaya çalışmış bu noktada da sanat şiir formunda karşımıza çıkmıştır. Dolayısıyla kültür dediğimiz olgu öyle kolay elde edilen bir bilgi değildir. Dünyanın bugün bildik tanıdık bir yer gelmesi yüzyılların kültürel gelişiminin bir sonucudur. Mantar örneğinin yanı sıra insanoğlunun biriktirdiği sosyo-kültürel unsurlar ile inanç eksenli davranışlar da bu minval üzerinde değerlendirilebilir.
Hastalık, ölüm, ahiret, cennet-cehennem gibi kavramlar insanoğlunun yüzlerce yıl önceki anlama ve anlamlandırma çabalarının bir sonucu olarak şekillendirilir. Daha çok geleneksel yolla edinilen, sözlü kültürle ağızdan ağıza kuşaklar boyu aktarılan bilen(obje) ile bilinen(subje) arasında ki ilişki daha çok sezgisel olan kültür tüm toplumlarda folk/halk kültürü olarak bilinir. Bir örnekle açıklamak gerekirse Kemal Sunal filmlerinde gördüğümüz insanın dizlerinin sızlaması ile yağmurun yağması arasındaki ilişki, suyun kaldırma kuvvetini bilmeden sal ile su üzerinde gezinti bilimsel bilgiden ziyade geleneksel yolla edinilen sezgiye dayanan bir bilgi olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumlarda halk kültürünün devamlılığı bireylerin onu kabullenip muhafaza etmesi ve gelecek kuşaklara aktarması ile yüzlerce yıllık bir geçmişe sahiptir. Halk kültürünün oluşması yaygınlık kazanması ile bu kitle üzerinden ya da bu kitlenin merkeze alınarak oluşturulan/ortaya çıkan çeşitli kültür katmanları karşımıza çıkmaktadır burada dikkat edilmesi gereken tanımlanmanın ve çeşitliliğin halk kültürü merkeze alınarak yapılmasıdır. Dolayısıyla halk kültürünün karşısında yüksek kültür kavramı akla gelmektedir. Tabi adında anlaşılacağı üzere bilgiyi okullarda öğreten, deneye dayanan, yöntemi olan sübjektif yanı bulunan bilgi bize farklı bir tabakanın kültürünü hemen hissettirmektedir.
Nerdeyse tüm toplumlarda iki ana kültür kolu bu şekilde ortaya çıkmış yan yana bir ülke içinde bazen çatışarak bazen uzlaşarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Diğer kültür kavramları daha çok halk kültürü üzerinden endüstri çağının bir getirisi olarak bu kesimin tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi, daha çok tüketimin artırılması tek tipleşme ile daha kolay kontrol edilebilirlik gibi sebeplerle ortaya çıkmışlardır. Hakim kültür, popüler kültür bu çizgide değerlendirilebilen iki kültür fraksiyonudur. Genelde varoşların ya da halk kültüründen kopmuş kesimlerin kültürü olarak görülen popüler kültür sadece tüketim anlamında değil daha çok davranışsal açıdan tanımlanan bir kültürdür. Yüksek kültürden izler taşımakla birlikte halk kültürünün izlerini de taşıyan mahalli unsurları, pratikleri politik ve ticari kaygılarla yukarıya çekmeye çalışan özenti merkezli bir yaklaşımı esas alan bu kültür hakim kültürün bir aparatı olarak karşımıza çıkmaktadır. Popüler kültüre yakın bir çizgide seyreden arabesk kültür, seçkinci olmayan aşağıdan yukarıya bir kültür hareketinin adıdır. Farklı bir çevrede kimlik ve statü edinme hareketinin adı olan bu kültür çağa ayak uyduramamış, eski yaşama biçimiyle günümüzde yaşamayı ifade eder. Daha çok ülkemizde müzik alanında tanınırlığı olsa da davranışsal bir kültür hareketinin adıdır. Yaratıcılığın, estetik beğeninin ve sanatın her türlü formunun içinde bulunduğu kitlelerin gıpta ile baktığı taklit esaslı kırılma ve bozulmaların sebebi seçkin kültür ise toplumdaki hakim sınıfların fraksiyonlarını ve ideolojilerinin merkezi olarak karşımıza çıkmaktadır.
İyi eğitim almış beğeni ve eleştirileri olan ekonomik düzeyi yüksek kesim kültürü olarak ortaya çıkan seçkin kültür yukarıdan aşağıya doğru yönelirken dibe çöküp garip bir araf kültürüne de zemin hazırlamıştır. Bütün bu kültürel unsurlar birbirlerinden bağımsız yapılar olarak görülmemelidir. Birbirleriyle bir noktada kesişen bu yapıların özünde siyasi ve ticari kaygıların şekillendirdiği bir toplum yaratma arzusu bulunmaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle, değişen sosyal yaşantı bireylere farklı rol modeller sunmuş, onların tüketim alışkanlıklarını değiştirmiş geleneksel yapıya meydan okuyarak onu eski, geri, yoz olarak değerlendirmiş o yapı içindekileri de çağın gerisinde eski kafalı yaftası ile küçümsemiştir. Geldiğimiz noktada fiziki anlamda neredeyse tek tip insan formuyla karşılaşmaktayız. Estetik endüstrisi, güzellik anlayışımızı belirlemeye, neyi giyinip neyi yiyeceğimize kadar hayatımızın merkezindedir. Adına ister pop kültür, isterse hakim kültür densin amaç aynıdır.
Tek tip insan tek tip toplum… gösterişin ağırlıkta olduğu herkesin vitrinde yaşamak istediği bir toplum daha kolay yönetilemez mi? Yazının başında da değindiğimiz gibi bizim toplumumuz kültürlü olmayı görgülü olmakla anlamlı ve değerli kılar. O yüzden klasik bakışı hala devam ettirir “okumuş ama adam olmamış” cümlesi görgü kısmına gönderme yapar. Kültür toplumsal normlarla birlikte yürürse ayakları yere basan bir değişim ve dönüşümü gerçekleştirebilir aksi takdirde moda gibi hız ve hazzın geçiciliğinde sürüklenen nesillere şahit olacağız.