Doç. Dr. Birol Azar

Utanma(ma) Üzerine…

Doç. Dr. Birol Azar

Utanma(ma) Üzerine…


Edîb olur kişi sermâye-i hayâsı kadar (Recâizâde Ekrem)…
İnsan var olduğundan beri gerek yaratılışından gerekse zamanla ortaya çıkan değer yargılarının şekillendirdiği bir utanma duygusuna sahiptir. Mitolojiler, yasak meyvenin yenilmesi ile Adem ile Havva’nın tüylerle kaplı vücutlarındaki tüylerin döküldüğünü çırılçıplak kaldıklarını bu durumdan çok utanıp incir ağacının yaprakları arasına saklandıklarını ifade eder. 

Çıplaklık duygusu insanının utancının ilk çıkış noktası olarak görülür. Tabi bu zamanla zihinsel çıplaklığa doğru evrilse de utanma duygusu uzun yıllar fiziksel çıplaklık üzerinden değerlendirilmiştir. İnsanın tekamülü ile birlikte utanma duygusu hayatın değişik alanlarına bakışı şekillendirmiş, toplumsal değer yargıları bireyi, normlarla birlikte utanma, haya, ar kavramlarına bağlı kılmak için zorlamıştır. Birey içinden çıktığı toplumun utanma havuzundan beslenerek uyumlu olmayı veya aykırı olmayı seçmiş haya sahibi, utangaç veya arsız, utanmaz olmuştur. Toplumlara ve kültürlere göre bu duygu farklılıklar gösterse de utanma bireydeki, eksikliği, kişisel sınırı, aykırılığı, görülmeyi veya görülmemeyi beraberinde getiren psikolojik bir süreç olarak görülmektedir. Örneğin Peru’nun kuzey doğusunda yaşayan Yagualar’da bütün aileler arada paravan olmayan büyük evlerde yaşarlar. Bu çok kalabalık yaşam biçiminde özel alan yaratmak mümkün değildir. Oysa der Duerr “Bir erişkin ya da çocuk yalnız kalmak istediğinde, karakteristik bir tavırla evin palmiye yapraklarından örülmüş duvarına yaslanır. Bu duruşu aldığında, artık ‘mevcut değildir’ ve acil durumlarda bile kendisine hitap edilmez, hatta bakılmaz”  Çünkü bu topluluklarda fiziksel sınırların yanı sıra, ruhsal sınırların da bilinmesi gerekmektedir. Öte yandan Miletoslu genç kızlar arasında yaygın intihar vak’alarını önleyebilmek için intihar eden genç kızın cesedinin çıplak olarak pazar yerinde sergileneceği kararı alınır; kızlardan hiç biri, öldükten sonra onurunu bu şekilde yitirmeyi göze alamayacağından intihar olayları neredeyse biter. 

Tarihsel süreç bu anlamda çıplaklık, mahremiyet ve utanç arasındaki ilişkinin derin katmanlarını göstermektedir  Uç noktadaki utanma ve utanmama bir rahatsızlık olarak telakki edilmekte tedavi edilmesi gereken bir hastalık sayılmaktadır. Eğer bir durumda utanç varsa sahip olmak istediğimiz bir “ideal ben” de vardır. Aslında “eksiklik” duygumuz tam da bu ideal üzerinden şekillenir. Olmak istediğimiz kişi ile olduğumuz kişi arasındaki fark ne kadar fazla ise o kadar eksik hissederiz, utanç duyarız.  Topluluklar utancı, grup çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi sağlamanın bir yolu olarak geliştirmiştir. Utanç, tıpkı acı gibi işlev görerek bizi uzun vadeli iyiliğimize yönelik gelişecek tehditlerden korumak amacıyla uyarır. Bauman, günümüz insanının hiçbir yükümlülük altına girmek istemediğini bu anlamda da insani pek çok sefalet ürettiğini söylemektedir Bu ortaya çıkan “sefalet durumu giderek daha çok bireyselleşen insanlar yaratırken, insan ile insan arasındaki ilişkide etik değerlerde bir eksen kaymasına da neden olmuştur. Bu eksen kaymasından en çok etkilenen, insani ilişkilerde merkezi bir konumda yer alan utanç duygusudur. İnsanlık gelinen durumda utanmayla arasına mesafe koymuş, utanç bir haslet olmaktan neredeyse çıkartılmıştır.” Kimsenin bir diğerinden utanması için bir gerekçesi bulunmamaktadır. İnternet çağında utanç yeni bir boyut kazandı. Öyle ki artık binlerce kişi tarafından aynı anda ayıplanabilir, dışlanabilirsiniz. Ancak günümüzde bu durum, çoğu zaman yıkıcı ve acı verici olsa da bir grup içinde hayatta kalmanın hatta yeniden var olmanın da getirisini taşımaktadır. Bir daha karşılaşma ihtimali bulunmayan insanların birbirlerine karşı sorumluluk duymadığı bir hayatın içinde bulunmaktayız. 

Kimsenin bir diğerine karşı sorumlu olmadığı, hayat boyu bir daha karşılaşma şansının bulunmadığı yer olan tarafsız bir bölgede utanma duygusu da etkisini daha doğrusu görünürlüğünü yitirmektedir. Asansörde karşılaştığımız apartman komşumuzla utanmanın verdiği çekingenlik, mahcubiyet, dikkati başka yöne yöneltme gibi tavırlar utanmanın diğeri karşısında aslında duygusal olarak da çıplak kalmak olduğunun göstergesidir. Bu durum en az fiziksel çıplaklık kadar insanı tedirgin etmekte utanma bu durumda bireyin rol kapmasını getirmektedir. Utanma ahlaki bir değer olarak bir yanıyla patalojik, birbirimizle kurduğumuz ilişkide iletişimi bozan bir hal; ama aynı zamanda insan ile insan arasındaki ilişkide bir diğerine gösterilen uysallığa dikkati çeker. İnsan, utandığı veya utandırdığı an aslında sahip olduğu ahlaki değerlerin yapısını ortaya koyar. Bu anlamda utanma ahlaki sorumluluk duygusuna ait bir fiziksel ve zihinsel reflekstir. Utancın işlevi, bireyi gereğinden fazla bencil olmaktan kurtardığı gibi yapılan araştırmalar utanan insanların daha güvenilir, merhametli, hoşgörülü olduklarını toplum içerisinde güven oluşturduklarını ve benimsendiklerini göstermektedir. Kültürümüzde utanma duygusu çoğu zaman hakim bir duygu durumu olarak olumlu anlamda karşılanmış, Peygamberimizin  “ Haya imandandır” hadisi düstur kabul edilmiştir. Dilimizde utanmaya dair onlarca kelime kullanılmış, atasözleri ve deyimlerimiz genel olarak bu duygunun yüceliğinden dem vurmuşlardır. DLT de uvut, Kutadgu Bilig’de uvut, uyad, tarihi lehçelerde uyal, Anadolu ağızlarında abır ele, allanmak, arsın, aşıtlamak, ayıpsınmak, ayıplık,  boksu düşmek,  çeklemek, dıkalmak, duncukmak,  endikmek, eymenmek, elem etmek, elikmek,  et bent olmak,  eteği ağırlaşmak, foslamak, hadar etmek, hecillenmek, hödüğüne gitmek, kes düşmek, kızılganlamak, körlenmek, küşümlenmek, paysınmak, pesinmek, püsüklemek, torlanmak, suğmak, udlanmak gibi farklı kelimelerle ifade edilen utanma durumu kişide olması gerekeni, olanı ifade ederken bunun tam tersi utanmazlığı, arsızlığı, hayasızlığı ifade eden, abırsızlıg elemek, andız, arısız, asar, aymaz, bello, beyyar, cıştak, calguçlu, damarı kırık, dılk, fallik, gözsüz, gücük, maymaşlık, sığıt, sibidik, sümbe, semsiz, şahşuha, şıllıhı, toloz, uyalmaz, üzsüz kelimeleri de dilimizdeki bu duygu durumunu olumsuzlayıcı anlamlarla ifade etmiş, bireyin yapmaması gerekenler bu kelimelerle anlatılmıştır. Utancından yerin dibine geçmek, adam adamdan korkmaz utanır, gibi atasözlerimiz adeta bu hali yüceltmiş aynı zamanda arsız neden arlanır çul giyer de sallanır, arsızın yüzüne tükürmüşler yağmur yağıyor diyerek utanmazlığı yermişlerdir. Utanan aç kalır, utanmak karın doyurmaz, 

Tencere tencereye yüzün kara demiş, çömlek utancından yere geçmiş. Yüzü kızarmak, Gözü yere düşmek, Başını önüne eğmek, Gözleri yerde kalmak dilimizdeki utanma(mazlığa)ya dair ifadeler olarak varlıklarını korurken neden utanmaz bir toplum haline geldik? Sormamız gereken soru bu olsa gerek. Yaşadığımız çağ mı bizi bu hale getirdi? Yukarıda saydığımız sebepler mi utanma duygusu ile aramıza mesafe koydu? Kimsenin kimseye karşı sorumlu olmadığı bu zaman mı yok etti? 

Siyasetçilerimiz kaybetti bu duyguyu dün söylediklerinin tam tersini bugün söylemeye başladılar adına siyaset ilmi dediler, kopya çeken öğrenci yakalanınca mesela utanmadı, yakalanmadığı zaman yaptığını büyük bir erdem gibi anlattı, hırsız yakalanınca utanmadı yakalanmadığı zaman helal olsun işini biliyor denildi, doktorumuz çalıştığı hastanede tetkik tahlil yaptırıp ücretini özel muayenehanesinde aldı, öğretmenimiz okuldaki öğrencisini çalıştığı dershaneye  yönlendirdi. Ortada utanılacak bir durum yoktu. Arabamızı yolun ortasına park edip dörtlüleri yakıp alışverişe gitmemiz trafiği kilitlememizin de utanılacak yanı yoktu. Beğendiğimiz bir elbisenin fiyatının ertesi gün yarı yarıya düşmesinde de utanılacak bir durum yoktu zira ticaret yapıyorduk. Zayıf not alan öğrencimizin tanıdığı arkadaşımız çıkınca notunu yükseltmede de utanılacak bir durum yoktu. Akrabamıza, yakınımıza torpil geçip mevki makam verince de dinimiz akrabayı gözet diyor yine utanmıyorduk. Depremde binalarımız kum gibi dağılıyor, müteahhatimiz utanmıyordu, otelde yangın çıkıyor insanlarımız ölüyor kim daha çok bağırırsa haklı oluyor ama utanmıyorduk.  Mesaimize geç gelip erken gitmek de gözü açıklıktı utanılacak bir durum yoktu, keza her Türk asker doğuyor ama gitmemek için çeşitli yollara başvuruyor  utanmıyorduk. Kadınlarımızı kurban keser gibi katledip namus diyor ama namusun farklı bir şey olduğunu bilmeyip utanmıyorduk. 

Çocuklarımıza sahip çıkamıyor gelecek kuramıyor ama utanmıyor her şeyi  kadere bağlayıp yakayı sıyırıyorduk. Doğal ürünlerimizde doğallık yoktu ama olsundu üreten ve satan kâr ettikten sonra utanmaya gerek yoktu. Gündüz kuşağı programlarında tam bir çürümenin manzarası sergileniyordu olsundu utanılacak bir durum yoktu ortada. Fırında ekmek kuyruğunda insanlar beklerken sıraya girmeden ekmek alan adam da ekmeği satan fırıncı da herhangi bir rahatsızlık hissetmiyorlardı. Vergisini veren kişi biraz saftı nasıl olsa af çıkacaktı çıkmasa nolacaktı utanacak bir durum yoktu. İki büyük spor kulübümüz maç yapacak öncesi sonrası ile tam bir rezalet iken kim daha çok eyyamcılık ederse kazanıyordu. Sporcular, seyirciler, yöneticiler birbirlerine giriyor hakaretler ediyor, yumruklar konuşuyor edilen küfürler orijalliği ölçüsünde takdir edilip piyasası oluyordu. Bu kaotik ortamda bir sporcunun yaptığı harikulade açıklama futbol tabiriyle karambole gidiyor kimse duymuyordu. Zaman güzelliklerin, iyiliklerin, dürüstlüğün, kibarlığın zamanı değildi. Bir toplum düşünün ki özür dileyenini, teşekkür edenini, sıraya girip sırasını bekleyenini aptal, pasif, mal derecesinde görüp küçümsüyor. Bu topluma utanç gelir mi? Ne işi vardı aramızda?

Yazarın Diğer Yazıları