Doç. Dr. İhsan Tayhani

Siyasal Bağımsızlıktan Önce İktisadi Bağımsızlık

Doç. Dr. İhsan Tayhani

Siyasal Bağımsızlıktan Önce İktisadi Bağımsızlık: İzmir (Türkiye) İktisat Kongresi  

“ ... Arkadaşlar, ekonomi demek her şey demektir. Yaşamak için, mutlu olmak için, insan olmak için ne gerekirse bunların tümü demektir!”           Gazi Mustafa Kemal / 17 Şubat 1923

 Üç yıl, üç ay, yirmi iki gün süren Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın mutlu sonunun simgesi 9 Eylül 1922’den beş ay sekiz gün sonra, İsviçre’deki Lozan görüşmelerinin kesintiye uğradığı (4 Şubat 1923) bir sırada ve henüz cumhuriyet bile ilan edilmemişken toplanan İzmir İktisat Kongresi’nin üzerinden 102 yıl geçmiş bulunuyor.

 Atatürklü yıllar, ayrıca 1961 anayasasının kazanımı olan Devlet Planlama Teşkilatı’nın planlı yılları ve az da olsa esintilerinin devam ettiği 70’li yıllar hariç, ilerleyen dönemlerde kongrenin yol gösterici özünden uzaklaşılmış olduğu yadsınamaz! Dahası; emperyalist devletlerin maşası, yenilmiş Yunan ordusunun çekilirken yaktığı İzmir’de, henüz gökyüzündeki dumanın ve yanık kokusunun bile dağılmadığı bir süreçte, kongreyi toplama talimatını veren Gazi Mustafa Kemal’in, 17 Şubat 1923 tarihli ve her satırı tarihi derslerle dolu – yukarıda bir tümcesi alıntılanan - kongre açış konuşması bütünüyle görmezden gelinmiştir.

On ikinci yüzyılın ünlü Türk düşünürü ve bilim adamı Farâbî, üç tür eğitimci olduğunu vurgular. O’na göre aile reisi (günümüzde kadın dahil), aile fertlerinin; öğretmen, çocuk ve gençlerin; devlet başkanı, milletin eğitimcisidir. (Akyüz, 2009, s. 24) Farâbî’nin öngördüğü milletin eğitimcisi rolü, 20’inci yüzyılın ilk çeyreğinde gerçek anlamdaki tanımını Gazi Mustafa Kemal’de bulmuştur. Ulusal savaşımın dönüm noktası olan Sakarya Meydan Savaşı’nın hazırlık aşamasında, 15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara’da düzenlediği ve cepheden gelerek katıldığı Maarif Kongresi, arkasından topladığı İktisat Kongresi, baş yapıtı  Cumhuriyet, on beş yıla sığdırılan ve çağdaş devlete uzanan yoldaki köklü devrimleri, O’nun eşsiz millet eğitimciliğinin somut göstergeleridir.

 Osmanlının batılı devletlere vermiş olduğu kapitülasyonlar ve yüklenen borçlardan ötürü Lozan görüşmelerinin kesintiye uğradığı ve 1920’de temeli atılmış, ancak henüz adı konulmamış (cumhuriyet) bir devletin – hem de uluslararası platformda onay görmediği bir dönemde - bir iktisat kongresi toplamanın ve geleceğe dönük iktisadi yön belirlemenin dışa dönük iletisi; kuşkusuz “ulusal nitelikteki ekonomik bağımsızlık ”tır. Nitekim Türk delegasyonu, 23 Nisan 1923’te başlayan ikinci Lozan görüşmelerine bu öz güvenle donanmış olarak gider ve orada gerekli  tavrı sergileyip sonucunu alır.

II. Meşrutiyet (1908) devrimcilerinin ulusal ekonomi yolunda atmaya başladığı adım, İzmir İktisat Kongresi ile kurumsal bir kimliğe bürünmüştür. 1035 delegenin katılımı ile İzmir Karataş’ta, eski İttihat ve Terakki okul binasında toplanan kongre, on beş gün süren bir çalışmadan sonra 12 maddelik bir “Misak-ı İktisadî” (iktisadi anlaşma) yayınlar. Anlaşmanın kimi maddeleri yer yer geleceğe dönük özlemleri içerse de kararlar yaşama geçirilmeye başladıktan sonra, 1923’ün yokluklar ve yoksunluklar içindeki Türkiye’sinin, 1930’lu yılların sonlarına doğru hızla kalkınmış bir ülke konumuna eriştiği görülür. Biz burada yalnızca 1929 dünya ekonomik bunalımı sürecinde, dünyada sanayi ürünlerindeki artış oranı % 19’da seyrederken Mustafa Kemal’in Türkiyesi’nde söz konusu artış oranın % 96 olduğunu (Kışlalı, 1995, s. 80) vurgulamakla yetinelim.  İnanması güç bu aşamaya,  kuşkusuz akıl ve bilim ekseninde ulaşılmıştır.

 Kongre’nin içeriye dönük iletisini kavramak için de ulusun başöğretmeni Atatürk’ün, kongredeki açış konuşmasının satır satır söylem çözümlemesini (analiz) yapmak yeterlidir. Bunu yaparken de anılan söylemlerin boşlukta uçuşmadığına ve gereğinin yapılarak yaşama geçirildiğine dikkat edilmelidir.

 Günümüz Türkiye'si, elbette 1920’li ve 1930’lu yılların Türkiye'si değildir. Büyük Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlığın ötesi hedefine ulaşılamamış olsa da kimi alanlarda epeyce yol alınmıştır.  Ne ki bugün ülke, özellikle laik-demokratik cumhuriyete ilişkin son yirmi yıllık aşın(dır)ma sonucu dışarıda saygınlık kaybetmiş (dünya endeksleri sıralamaları), içeride ise - bir avuç mutlu azınlığın dışında - çoğunluğu mutsuz insanlar görünümüne bürünmüştür.

 Dünün; ayrım gözetmeksizin tüm yurt insanlarını, vatan toprağını, havasını, denizini, akarsularını, ormanını canından çok seven; Ankara’da kullandığı geçiş yolu üzerindeki bir iğde ağacına bile saygı duruşu yapan; kesilmesine kıyamadığı için bir yapıyı (Yalova Köşkü) temellerinden öteye kaydıran; açılışını yaptığı fabrikanın (Nazilli Basma Fabrikası) motor homurtularını musikiye benzetecek kadar üretim heyecanı duyan; çalmayan ve çaldırmayan, yolsuzluğa ve soyguna göz yummayan; kız kardeşine (Makbule Hanım) gereğinden fazla miras bırakmamak için özel yasa çıkarttıran; sıkıldığı zaman köşkü (adı köşk!) - sarayı değil, Gazi çiftliğindeki kolibayı (kulübe) ve önüne serdiği kilim üzerinde bağdaş kurup oturmayı yeğleyen; yaşamını, vatan yaptığı yurdunun ve yurttaşlarının mutluluk ve huzuruna adayan; dibine ışık saça saça bir mum gibi eriyip, varını- yoğunu da milletine bıraktıktan sonra  sonsuzluğa geçen bilge öğretmeni Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin olağanüstü büyüklükteki şansı idi! Öğretmen rolünü oynamakta olan - tarihin kötücül rastlantısı olsa gerek - bugünkü ise en büyük şanssızlığıdır! 
                     
 Doç. Dr. İhsan Tayhani

Yazarın Diğer Yazıları