Yavuz Gezer

BİR OLMAK DİRİ OLMAK

Yavuz Gezer

BİR OLMAK DİRİ OLMAK

Bir arkadaş ortamında ülkeye; sadakat, inanç ve bağlılık hususunda niçin bu kadar ürkek ve duyarsız olduğumuz hususunu hasbihal ediyorduk. Fikirlerine ve sosyalitesine çok değer verdiğim bir kardeşimiz," Dinimizi Yahudi toplumu bizden çok daha derinine araştırıyor .Bu nedenle toplumda yanlış din anlayışını fertlere empoze ediyor!" dediğinde, diğer bir arkadaşımız, konu tam anlaşılmadığından itiraz ederek Amerika'da yaşadığı dönemde tanıdığı bir aile üzerinden  yahudi bir ailenin çocuklarını hayata nasıl hazırladığını anlattı, arkadaşımızın sözünün arasına izinsiz girdiği özrüyle...
Bu ailenin karı - koca çocukları olmadığından, birlikte ticari ilişkileri olan Suriyeli Müslüman bir ailenin ferdi olan Ömer'den kendilerine Suriye'den bir çocuk evlat edinmek istediklerini ve aracı olmasını rica ederler. Ömer de bu isteğe olumlu yaklaşır ve  (koruyucu aile olmaları için)onlara bir çocuk bulur. Benjamin adını verirler çocuğa ve kendi örflerine göre yetiştirmeye başlarlar. Çocuk Müslüman bir aileden evlatlık olarak alınmıştır.
Bir bayram ziyaretine gittiklerinde Ömer'in oğlu Mustafa'ya ve Benjamine beşer dolar harçlık verir aile. Benjamin parayı alır, usulüne göre katlar ve cebine koyar. Mustafa ise parayı alır avucunun içinde çevirir, ışığa tutar  sonra buruşturur ve oyuncak kamyonun içine atar döner ve oyuncaklarıyla oynamaya devam eder. Benjamin gözleriyle Mustafa'yı takip etmektedir. Yerinden kalkar ve buruşturulup atılan parayı alır düzeltir ve annesine teslim eder. "Mustafa parayı almadı "der. Bunu Mustafa'nın parayı değersizleştirdiğini ifade eder şekilde söyler.

Benjamin Amerika'da bir yahudi okulunda eğitime başlar, yıl 2008'dir...
Aile bundan sonra Benjamin'e, haftalık harçlığını iş ortaklıkları bulunan Ömer'den çarşamba günkü hasılattan ailenin payına düşen miktarı tahsis etiklerini ve günü geldiğinde Ömer'den almalarını söyler..  Benjamin Çarşamba günü saat 15 sıraları Ömer'i arar ve sert bir ses tonuyla "Ömer, bugün bana kazandığın günlük paradan ödeme yapacaktın. Henüz senden bir haber çıkmadı. Ne yaptın? Neden  bana yapacağın ödeme konusunda bilgi vermedin. hemen ödemeyi yap !"der. Bu sırada arka fonda annenin sesi duyulur ve telefon kapanır. Kısa bir süre sonra telefon tekrar çalar ve karşıdaki sesin sahibi yine Benjamindir ve konuşmasına şöyle başlar. “Merhaba Ömer, nasılsın ?Günün nasıl geçti? Bugün işlerin nasıl gitti? Umarım sağlıklı ve güzel bir gün geçirdin. Bana bugün bir ödeme yapılacaktı ve bu konuda bilgin vardı sanırım. Eğer uygunsan ödemeyi hesabıma aktarabilir misin ?"şeklinde nazikçe bitirir sözlerini.

İlk ve sonraki konuşma arasında dikkat çekici bir fark vardır ve bunda annenin, bir alacağı nasıl isteyeceği yönünde Benjamin'i eğittiği ve ikna yöntemini dikte ettiği gerçeği açıkça hissedilmektedir.
Bu arada Benjamin'in okul hayatına başlamasına da bir parantez açmak istiyorum...
Benjamin'in Amerika'da bir yahudi okuluna kabulünde zorluklar başlar .Çünkü üst düzey yahudi İlköğretim okuluna Benjamin kabul edilmez. Okulun olmazsa olmazı öğrencinin anne ve babasının yahudi olması kuralıdır.  Benjamin ise Müslüman bir aileden yahudi bir aileye evlatlık verilmiş bir çocuktur. Üst düzey tanıdıklar devreye sokulur ve yüklü bir bağışla ikinci kategoride bir yahudi okuluna kaydı yapılır Benjamin'in.
Bir müddet sonra Ömer ve Benjamin sohbet ederken Ömer, Benjamin "okulda neler yapıyorsunuz?" diye sorar .Benjamin, "biz her sabah okula gittiğimizde İsrail için, bağış kutusuna bir "peni" ya da "cent" atıyor ve İsrail için! diye söylemde bulunuyor  ve bunu hiç aksatmadan her gün yapıyoruz. Daha sonra dersliklere girip derse  başlıyoruz." diyerek rutin eğitimden bahseder.
Suriyeli bir çocuk, Müslüman...Bugün muhtemelen 25 yaşlarında... Dönüşümün nasıl başladığının küçük bir anekdotla izahı ...

Bizde durum farklı mı? Elbette, çok farklı. Var olan bağın koparılması için mücadele eden siyasilerin varlığı ve baskısı topluma dayatılan "Kardeşlik Türküsü -Hamaset tiyatrosunda"...
ANDIMIZ VE ONUN RAHATSIZLIĞI...

ANDIMIZ, ilk defa zamanın Milli Eğitim Bakanı Dr.Reşit Galip Bey tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışının 13. yıl dönümü münasebetiyle 23 Nisan 1933'te Ankara'da düzenlenen ve devlet erkanı ile beraber öğrencilerin de katıldığı bir törende okundu.( Murat Bardakçı)
Aslında öğrencilere tebliğ edilmek için hazırlanmış ayrı bir metin değildi, Dr. Reşit Galip Bey'in konuşmasının içerisinde geçiyordu ve bakan size ,"bugün şu işi veriyorum; bayramınız biter bitmez mekteplerinize döndüğünüz ilk günden  başlayarak birinci derse girdiğiniz zaman sınıflarınızda hep birden ve her gün şu sözleri tekrarlayacaksınız.
Türk'üm ,doğruyum çalışkanım .
Yasam küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak ,yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

 Bunu yalnız sizlerden, burada bulunanlardan değil bütün mekteplerden istiyorum" demiştir.
Bu konuşmada
Dr.Reşit Galip'in yeni kelimeler kullanması, meselâ" kavim "yerine "budun" demesi ve daha da önemlisi her Türk çocuğu anasının, babasının olduğu kadar milletindir, budununundur"  gibi o senelerde bazı Avrupa memleketlerinde hüküm süren rejimlere mahsus ifadeler kullanması dikkatimizi celbetmektedir.

Andımızdan rahatsız olanlar ;Andımız metin yazarı Dr. Reşit Galip'in 
"Türkçe Ezan zulmünün" yazarlarından olduğu ve her sabah "Türküm" demek e "Türk" olunmayacağını kendi grubuna anlatarak,halkımızın büyük kısmının hassasiyetini göz ardı ederek ANDIMIZIN kaldırılmasına öncülük ettiler ve Dr. Reşit Galip Bey'i" insanları kafataslarına göre sınıflandırıyordu "diye  yaftaladılar .
Akabinde dağlara taşlara yazılı "NE MUTLU TÜRKÜM"
diyene yazılarını sildirdiler...
Öyle sanıyorum ki, "Dindar nesil -kindar nesil "söylemi hayata geçirilmeyip milli bayramlar çeşitli vesilelerle ötelenmeseydi, camilerimizdeki Cuma namazlarının dışarıya taşan şölen görüntüleri artacak, gençlerimiz ve hatta Türk halkı iki taraf olarak bölünmeyecekti.

 Bir Müslüman çocuğun, nasıl devşirilerek acımasız bir toplumun üyesi haline getirilebildiği izahında olduğu gibi, her sabah okulunda ANDIMIZLA Türk'lük şuuruyla bilinçlenen ve haftanın son öğretim saatinde İSTİKLAL MARŞI ile  hafta sonu tatiline başlayan çocuklarımız ,mutlaka milli birlik şuuruyla bir olacak ve diri olacaklardı ...

23 NİSAN MİLLİ ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.

Yazarın Diğer Yazıları