Mescid-i Aksa'yı Bekleyen Son Osmanlı Askeri
Yavuz Gezer
IĞDIR'LI ONBAŞI HASAN
MESCİD- İ AKSA'YI BEKLEYEN SON OSMANLI ASKERİ
"Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimizi kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyet'in mukaddes yerlerini Musevi 'lerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mâni olacağız. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyet'e lakayt olmakla itham edildik.
Fakat bu ithamlara rağmen Peygamberin son arzusunu, yani mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Avrupa'nın bu mukaddes yerlere temellüt etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam âleminin ayaklanıp icraata geçeceğinden şüphemiz yoktur.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK 1937-TBMM konuşması
Yaklaşık 45.000 kişinin hayatını kaybettiği İsrail katliamlarını sona erdiren ateşkes sonrası, bölgenin ilk yerleşiminden bugüne kadar geçen sürede yaşamış medeniyetler hakkında bilgi ve yaşanmış bir olayı anlatmak istiyorum.
Üç Semavi dinin en önemli şehri Kudüs; Beytül Mukdis, Mukaddes şehir, el-Kuts ve Kuts-i Şerif gibi isimlerle anılır.
Mescid-i Aksa ile Hz. İsa'nın doğduğu mekân Beytüllahim ve benzeri yerlerin kutsallığı vahiyle teyit edilen, Kudüs ...
Hazreti Davut (a.s) tarafından fethedilerek başkent yapılmış ve Mescid-i Aksa'nın temeli atılmıştır. Hz. Davut'tan (a.s) sonra hükümdar olan oğlu Hz. Süleyman, Mescid-i Aksa'nın yarım kalan inşaatını tamamlamıştır.
Kutsallığın başkenti olarak bilinen ve adını bu kutsallığından alan Kudüs; Miraç'ın ilk basamağı, Müslümanların ilk kıblesi, ikinci mescidi ve üçüncü haremi olup, Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Davut ve Hz. Süleyman başta olmak üzere birçok peygamberlerin yaşadığı Filistin coğrafyasının en önemli şehri ...
Milattan önce 11. yüzyılın sonlarında kurulan İsrailoğulları devletinin ilk kral ve komutanı Talut'tan sonra devletin başına geçen Hz. Davut (a.s), Kudüs' ü alarak burayı başkent yapmıştır. Kudüs milattan önce 63 yılında Roma İmparatorluğu'nun hakimiyetine geçmiştir Roma imparatoru Konstantin, 310 yılında Hristiyan olup 313'te Milano Fermanı ile devletin dinini Hristiyan yapmış, 335 yılında da Kudüs'te Kıyamet kilisesini yaptırmıştır.
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) İsra ve Miraç'ıyla İslam tarihinde önemli bir konuma gelen Kudüs, Hz. Ömer zamanında barış yoluyla fethedilmiş ve Hz Ömer'in yazılı Erman' ı ile, halkın güven ve huzur içinde dinlerini yaşayacakları garanti edilmiştir.
Daha sonra Emevi halifesi tarafından 691 yılında Peygamber Efendimizin (s.a.v) Miraç'a çıkarken üzerine bastığı kaya üzerine büyük bir kubbe yaptırılmış buraya Kubbet' üs Sahra adı verilmiştir.
1099 Haçlı Seferleri sırasında Kudüs Avrupalıların eline geçmiş ve Latin Krallığı kurularak Kudüs bu krallığın başkenti olmuş ve kutsal yerler kiliseye dönüştürülmüştür.
1087 yılında Hıttin Savaşı ile Selahattin Eyyubi Kudüs'ü Haçlıların elinden alarak şehri ve kutsal mekanları yeniden inşa etmiş, Haçlı izlerini silmiştir.
Daha sonra Fatimi'lerin ve Memlük'lerin yönetimine geçen Kudüs ,1516 yılında Mercidabık Savaşı ile Osmanlı hakimiyetine geçmiştir. Şehrin adı Kudüs-ü Şerif olarak değişmiştir. 1917 yılına kadar 1400 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalan Kudüs-ü Şerif, Sevr Antlaşması sonrası Büyük Britanya'ya Filistin mandası olarak verilmiş ve 1947 yılında İsrail'e devlet kurdurarak1948'de onlara teslim edilmiştir.
Dört asır idaremiz altında bulunan Kudüs'ü ,9 Kasım 1917'de İngilizlere terk etmek zorunda kalmıştık ama aslında biz Mescid-i Aksa'yı bekleyen son Osmanlı askeri Iğdır' lı onbaşı Hasan dar-ı bekaya göçtüğünde (öldüğünde) Kudüs'ü zaten kaybetmiştik...
IĞDIR'LI ONBAŞI HASAN
Gazeteci İlhan BARDAKÇI' dan alıntılanmıştır.
"Mevki Kudüs. Mekân Mescid-ül Aksa tarih 21 Mayıs 1972 Cuma. Ben (İlhan BARDAKÇI) ve gazeteci arkadaşım rahmetli Said Terzioğlu İsrail Dışişleri rehberinin yardımı ile bu mübarek makamı dolaşıyoruz. Kudüs Kapalı Çarşısında rüzgâr gibi dolanan entarili kahvecilerin ellerindeki askılara çarpmadan biraz yürüdünüz mü, önünüze çıkan kapı sizi Mescid-ül Aksa'nın önüne kavuşturur. Miraç mucizesinin soluklanıldığı ilk Kıblemize yani. Hemen oracıkta, ilk avlu vardır ki, hâlâ bizim lakabımızla anılır. "12 bin şamdanlı avlu" derler oraya. Yavuz Selim 30 Aralık 1517 günü Kudüs'ü devlete katmıştır da, ortalık kararmıştır. Yatsı namazını o avluda kılar. Kendisi ve bütün ordu beraber şamdanları yakarlar. Tam 12 bin şamdan. O isim oradan kalmadır. Sekiz on basamaklı geniş merdiveni adımladınız mı, o Mukaddes mescidin bağdaş kurduğu ikinci avluya ulaşırsınız. Onu o merdivenin başında gördüm. İki metreye yakın bir boy... İskeletlenmiş vücudu üzerinde garip bir giysi...Palto?.. Hayır, kaput, pardösü veya kaftan?... Değil. Öyle bir şey. İşte. Başındaki kalpak mı, takke mi, fes mi? Hiçbirisi değil. Oraya dimdik, dikilmiş. Yüzüne baktım da, Ürktüm.
Hasadı yeni kaldırılmış kıraç toprak gibi. Yüz binlerce çizgi, kırışık ve kavruk bir deri kalıntısı. Yanımda İsrail Dışişleri Bakanlığı daire başkanı Yusuf var. Bizim eski vatandaşımız İstanbullu.
"Kim bu adam?" dedim.
Lakaydi ile omuz silkti.
"Bilmem "diye cevap verdi." Bir meczup işte. Ben bildim bileli, yıllardır burada dururmuş. Çakılı gibi, hâlâ duruyor ya...
Kimseye bir şey sormaz. Kimseye bakmaz, kimseyi görmez. Kan mı çekti nedir? Nasıl, neden, niçin hala bilmiyorum. Yanına vardım.
Türkçe "Selamünaleyküm baba" dedim.
Torbalanmış göz kapaklarının ardında sütrelenmiş gibi jiletle çizilmişçesine donuk gözlerini araladı. Yüzü gerildi. Bana, bizim canım Anadolu Türkçesiyle cevap verdi.
-Aleykümselam oğul… Donakaldım. Ellerine sarıldım, öptüm öptüm.
-Kimsin sen, baba? dedim.
Anlattı ki ben de size anlatacağım. Ama evvela biliniz. O canım devlet çökerken, biz Kudüs'ü 401 yıl 3 ay 6 günlük bir hakimiyetten sonra bırakırız. Günlerden 9 Aralık 1917 Pazar günüdür. Tutmaya imkân yok. Ordu bozulmuş, çekiliyor. Devlet, zevalin kapısında İngiliz gelinceye kadar geçen zaman içinde yağmalanmasın diye oraya bir artçı bölük bırakırız. Adet odur ki kenti zapt eden galip, asayiş görevi yapan yenik ordu askerlerine esir muamelesi yapmaz. Anlattı dedim ya. Gerisini tamamlayayım.
-Ben, dedi. Kudüs'ü kaybettiğimiz gün buraya bırakılan artçı bölüğünden...
Sustu. Sonra, elindeki silahın namusuna sürdüğü fişekleri ateşler gibi zımbaladı:
-Ben o gün buraya bırakılmış 20. Kolordu 36. Tabur 8. bölük 11. ağır makineli tüfek takım komutanı Onbaşı Hasan'ım...
Yarabbi, baktım bir minare şerefesi gibi gergin omuzları üzerindeki başı, öpülesi Sancak gibiydi... Ellerine bir kere daha uzandım. Gürler gibi mırıldandı:
-Sana bir emanetim var oğul. Nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi?
-Elbette, dedim. Buyur hele...
Konuştu:
-Memlekete avdetinde yolun Tokat sancağına düşerse...
Git, burayı bana emanet eden kumandanım kolağası (önyüzbaşı) Musa Efendi'yi bul. Ellerinden benim için bus et (öp). Ona de ki...
Sonra kumandanı olduğu takımının makinelisi gibi gürledi:
-Ona de ki gönül komasın. Ona de ki 11. Makineli Takım Komutanı Iğdır'lı Onbaşı Hasan, o günden bu yana bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Tekmilim tamamdır Kumandanım dedi" dersin...
Öleyazdım. Sonra yine dikeldi. Taş kesildi. Bir daha baktım. Kapalı gözleri ardından, 4 bin yıllık peygamber ocağı ordumuzun Serhat nöbetçisi gibiydi. Ufukları gözlüyordu. Nöbetinin başında idi. Tam 55 yıl kendisini unutuşumuzdaki nadanlığımıza rağmen devletine küsmemişti (ÖZDAĞ https://www.yeniçağ gazetesi.com.tr)
Devam ediyor merhum İlhan Bardakçı "Türkiye'ye gelince verdiğim sözü yerine getirmek için Tokat'a gittim. Askeri kayıtlardan kolağası Musa Efendi'nin izini buldum. Vefat edeli yıllar olmuştu. Sözümü yerine getirememiştim. Ardından seneler birbirini kovaladı.
1982'de bir gün ajansa geldiğimde bir telgrafımın olduğunu söylediler. Rehberden gelen bir tek cümle yazılıydı .
"MESCİD- İ AKSA'YI BEKLEYEN SON OSMANLI ASKERİ BUGÜN ÖLDÜ" (https://www.fikriyat.Com.)
Bir divanenin dediği gibi:
"ÖLÜMÜ HAK ETMEK İÇİN YÜCE RABBİMİN HAK TANIDIĞI SÜREYİ (ZAMANI) TAMAMLAMIŞTI IĞDIR'LI HASAN ONBAŞI.